15 Nisan 2013 Pazartesi

Medya ve İnsan Hakları İlişkisi

Medya ve İnsan Hakları İlişkisi

   "İnsanca yaşama mücadelesi insanlığın uzun tarihinin en önemli belirleyicisidir. İnsanoğlunun bu mücadelesi eşitlik, adalet, hak ve özgürlük arayışı ile biçimlenmiştir. Çeşitli dinler ve felsefeler ile ideolojiler bu arayışın kılavuzları olma iddiasıyla ortaya çıkmışlardır. Toplumsal sistemler bir yandan bu kılavuzların diğer yandan sistemin zemininde yer alan insanların bu yol ve hedefteki istek ve eylemleriyle toplumsal evrime konu olmuşlardır. İşte bu yoğun toplumsal ve düşünsel dalgalanmaların dünyayı getirdiği noktada insanlığın bu ortak mücadelesinin belirgin bir başarıyla tanıştığı yepyeni bir çağ ortaya çıkmaktadır. Bu yeni çağ insan hakları çağıdır."[1]

    Bireyin sahip olduğu hak ve sorumluluklarının bilincinde olması gerekir. Haklarının farkında olmayan birey, zaman içinde bulunduğu toplum tarafından yok olmaya mahkum olur. Birey haklarının bilincine vararak kendini daha doğru ifade edebilmelidir. Eğitimli ya da eğitimsiz bir çok birey haklarını araştırmak, doğru kaynaklardan öğrenmek yerine medyadan öğrenmeyi tercih eder. Medyayı tercih etmesini de medyanın son yıllarda bu denli revaçta olmasına bağlayabiliriz. Birey daha kolayına kaçarak bir tık kadar yakın olan görsel malzemenin bol olduğu medyayı kullanır. Medya ile kastımız yalnızca televizyon, gazete değildir. Son yıllarda blog sayfaları, twitter, facebook, internet haberciliği gibi ortaya çıkan yeni sanal medya ortamlarıdır. Birey gerek haklarını gerekse gündemi bu kanallar üzerinden takip eder. Bu medya kollarının çeşitlenmesi birey için hem yarar sağlarken, aynı zamanda kısa sürede bilginin enformasyona uğramasına neden oldu. Çünkü çok hızlı bir ağ akışı söz konusu.

    "Kitle iletişim araçları toplumsal hayatı, siyasi, kültürel ve ekonomik süreçleri etkilemektedir. Medya, sunduğu haberleri, dizileri ve mesajları seçme ve belirleme, ilettiği mesajları da belirli bir bakış ile çerçeveleme yetkisinden dolayı izleyici üzerindeki etki gücünü artıran ve pekiştiren bir konumdadır. Özellikle neredeyse her hanede bulunan, günlük hayatın bir parçasına dönüşen ve sunduğu ürün ve mesajları geniş kitlelere ulaştıran televizyonların toplumsal algıları ve pratikleri etkileme, şekillendirme ve değiştirme potansiyeli taşıdığını söylemek mümkündür. Bir başka ifade ile genel olarak medya, özel olarak televizyonun içinde yaşadığımız toplumsal gerçekliği yeniden tanımlayabilme ve toplumsal kurumlara (siyaset, ekonomi, eğitim, kültür, aile vb) ilişkin algı ve beklentilerimizi etkileyebilme gücüne ulaştığı görülmektedir. Bütün bu gelişmeler medyanın etkilerinin araştırılmasını gerekli kılmaktadır."[2]

     Medyada çıkan asıllı yahut asılsız bir çok haber bireyi etkiler. Sadece bireyi etkilemeyerek toplumun geneli boyutunda bir etki bırakır.  Bu yüzden medya, toplumun yapısını ve bireyler arasında gerçekleşen toplumsal ilişkileri yeniden yaratıp şekillendirme gücüne sahiptir. Bireyler, çoğu zaman haklarını  medyadan  öğrenmeyi tercih eder. Önceki yıllarda medya daha kısıtlı bir kesime hitap ederken teknolojinin ucuzlaması ile daha geniş kitlelere ulaşır.Yalnızca teknolojinin ucuzlamış olması medyanın etkisinde rol oynamaz. Bunun yanı sıra teknolojinin ya da daha doğru bir tabirle sosyal medyanın (facebook, twitter vb.) çeşitliliğinin artışı ile bilgi daha çok insana ulaşır. Bu çeşitlilik enformasyona  neden olur. Enformasyonun yanı sıra birey medya ile maniple edilir. Bu noktada medyaya büyük sorumluluklar düşer. Çünkü günümüzde bireyin en çok etkisinde kaldığı   medyadır.

    Bu noktada "medya ve insan hakları ilişkisinde" medyaya ve yöneticilere büyük rol düşmektedir. Öncelikle medyanın halkı doğru bilinçlendirmesi gerekir. Bireyler alanında uzman kimselerin

sözüne inanmak yerine medyaya inanır. Yani bir doktor yahut avukatın bireye söylediği sözden daha üstündür medyada çıkan aslı olan yahut olmayan bir haber. Öncelikle bunun önüne geçilmelidir. Yani bireylerin medyaya bu denli güven duymasının boşa çıkmaması gerekir. Bu noktada medya kuruluşlarının bir haber hazırlarken tam anlamıyla konuya vakıf olarak haberi vermeleri gerekir.

     Türkiye Gazeteciler Cemiyetinin hazırlamış olduğu Hak ve Sorumluluk Bildirgesinin 3 ve 4. maddelerinde de aynı konuya değinir.

     "3.Gazeteci; başta barış, demokrasi ve insan hakları olmak üzere, insanlığın evrensel değerlerini, çok sesliliği, farklılıklara saygıyı savunur. Milliyet, ırk, etnisite, cinsiyet, dil, din, sınıf ve felsefi inanç ayrımcılığı yapmadan tüm ulusların, tüm halkların ve tüm bireylerin haklarını ve saygınlığını tanır. İnsanlar, topluluklar ve uluslar arasında nefreti, düşmanlığı körükleyici yayından kaçınır. Bir ulusun, bir topluluğun ve bireylerin kültürel değerlerini ve inançlarını (veya inançsızlığını) doğrudan saldırı konusu yapamaz. Gazeteci; her türden şiddeti haklı gösterici, özendirici ve kışkırtan yayın yapamaz.
   
  4.Gazeteci; kaynağını bilmediği bilgi ve haberleri yayınlamaz; kaynak açık olmadığında, yayınlamaya karar verdiği durumlarda da kamuoyuna gerekli uyarıları yapmak zorundadır. "[3]

     Bu maddelerde de gazetecinin hak ve sorumluluklarından söz eder. Gazeteciye yani medyaya güven duyulduğu için emin olmadığı haberleri yapmaması gerektiği belirtilir. Medya verdiği haberleri defalarca doğruluk süzgecinden geçirerek halka sunmalıdır. Halkın haklarını öğrenmek için birçok kaynaktan çok inandığı şüphesiz medyadır. Medyanın bunun bilincine vararak haberleri yayınlaması/yayımlaması gerekir.

     Medyanın yanı sıra yöneticilerinde halkın hakları konusunda bilinçlendirilmesi gerekir. Günümüz de ne yazık ki halkımızın büyük çoğunluğu bilgi alma konusunda ne yazık ki yalnızca medyayı kullanıyor. Bu sebeptendir ki yöneticilerin buna uygun programlar geliştirmeleri gerekir. Belli zaman dilimlerinde halkın doğru haberi görme- sezmesini sağlayacak konferans, seminer vb. Etkinlikler düzenlemesi gerekir. Bunun yanında halkı bilinçlendirme adına reklamlar kullanılabilir. Medyanın bu denli revaçta olduğu bir dönemde halkın doğru teşvik edilmesi şarttır.

   Son yıllarda  medyada yer alan bir çok haberde halkın bir çok konuda bilinçlendirilmeye çalışıldığına tanık oluyoruz. Toprak mahsulleri, kansere karşı alınacak önlemler, sağlıklı beslenme gibi. Birçok alanda halka aşılanmak istenen konular yer alıyor. Bir bakıma bu durum yarar sağlayıcı olabilir. Ancak halkın doğru haber alma hakkına sahip olması gerekiyor. Nasıl ki bu besinler kullanılmamalı diyebilen bir haber basında yer alabiliyorsa, halkın doğru haberleri görebilme imkanının da onlara verilmesi gerekiyor. Ancak böyle birtakım bilinçlendirmeler yapılırsa halk kendi haklarının farkına varıp daha kaliteli bir yaşam sürdürebilir.

   Sonuç olarak, bireylerin haklarını öğrenmek için en çok tercih ettiği medyanın halkı doğru bilinçlendirmesi gerekir. Bu bilinçlendirmenin yanında halkın doğru ve yanlış haberleri görebilme yeteneğine sahip olabilmeleri için çeşitli etkinlikler düzenlenmelidir. Ancak bu yapılabilirse halk bilinçlenebilir. Çünkü medyanın kolları gittikçe artıyor. Bu kollar yani çeşitliliğe (facebook, twitter, internet haberciliği, haber blogları) karşı ancak doğru bakış açısıyla gerçek ve yanlış birbirinden ayrılabilir. Aksi halde enformasyon artışı son hızla devam edecektir ve halkın manipüle edilmesi daha uzun yıllar söz konusu olacaktır.



[1]. Prof.Dr. İsmail DOĞAN, Vatandaşlık, Demokrasi ve İnsan  Hakları,S:vi, http://www.pegem.net/dosyalar/dokuman/02102007141630vatandaslik.pdf
[2]. Prof. Dr.Talip Küçükcan, Toplumun Kültür Politikaları ve Medyanın Kültürel Süreçlere Etki Algısı Araştırması, Kültür Bakanlığı Çalışması, S:21 http://www.sinema.gov.tr/kaynaklar/file/Toplmn_Kultur_Politikalari_ve_Medyanin_Kltrel_Sureclere_Etki_Algisi_Arastirmasi.pdf
[3]. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Hak ve Sorumluluklar Bildirgesi, http://www.tgc.org.tr/bildirge.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder