Medya ve İnsan Hakları İlişkisi
"İnsanca yaşama mücadelesi insanlığın
uzun tarihinin en önemli belirleyicisidir. İnsanoğlunun bu mücadelesi eşitlik,
adalet, hak ve özgürlük arayışı ile biçimlenmiştir. Çeşitli dinler ve
felsefeler ile ideolojiler bu arayışın kılavuzları olma iddiasıyla ortaya
çıkmışlardır. Toplumsal sistemler bir yandan bu kılavuzların diğer yandan
sistemin zemininde yer alan insanların bu yol ve hedefteki istek ve
eylemleriyle toplumsal evrime konu olmuşlardır. İşte bu yoğun toplumsal ve
düşünsel dalgalanmaların dünyayı getirdiği noktada insanlığın bu ortak
mücadelesinin belirgin bir başarıyla tanıştığı yepyeni bir çağ ortaya
çıkmaktadır. Bu yeni çağ insan hakları çağıdır."[1]
Bireyin sahip olduğu hak ve
sorumluluklarının bilincinde olması gerekir. Haklarının farkında olmayan birey, zaman içinde bulunduğu toplum
tarafından yok olmaya mahkum olur. Birey haklarının bilincine vararak kendini
daha doğru ifade edebilmelidir. Eğitimli ya da eğitimsiz bir çok birey
haklarını araştırmak, doğru kaynaklardan öğrenmek yerine medyadan öğrenmeyi
tercih eder. Medyayı tercih etmesini de medyanın son yıllarda bu denli revaçta
olmasına bağlayabiliriz. Birey daha kolayına kaçarak bir tık kadar yakın olan
görsel malzemenin bol olduğu medyayı kullanır. Medya ile kastımız yalnızca
televizyon, gazete değildir. Son yıllarda blog sayfaları, twitter, facebook, internet haberciliği gibi ortaya çıkan yeni sanal medya ortamlarıdır. Birey gerek haklarını gerekse gündemi bu kanallar
üzerinden takip eder. Bu medya kollarının çeşitlenmesi birey için hem yarar
sağlarken, aynı zamanda kısa sürede bilginin enformasyona uğramasına neden
oldu. Çünkü çok hızlı bir ağ akışı söz konusu.
"Kitle iletişim araçları toplumsal
hayatı, siyasi, kültürel ve ekonomik süreçleri etkilemektedir. Medya, sunduğu
haberleri, dizileri ve mesajları seçme ve belirleme, ilettiği mesajları da
belirli bir bakış ile çerçeveleme yetkisinden dolayı izleyici üzerindeki etki
gücünü artıran ve pekiştiren bir konumdadır. Özellikle neredeyse her hanede
bulunan, günlük hayatın bir parçasına dönüşen ve sunduğu ürün ve mesajları
geniş kitlelere ulaştıran televizyonların toplumsal algıları ve pratikleri
etkileme, şekillendirme ve değiştirme potansiyeli taşıdığını söylemek mümkündür.
Bir başka ifade ile genel olarak medya, özel olarak televizyonun içinde
yaşadığımız toplumsal gerçekliği yeniden tanımlayabilme ve toplumsal kurumlara
(siyaset, ekonomi, eğitim, kültür, aile vb) ilişkin algı ve beklentilerimizi
etkileyebilme gücüne ulaştığı görülmektedir. Bütün bu gelişmeler medyanın
etkilerinin araştırılmasını gerekli kılmaktadır."[2]
Medyada çıkan asıllı yahut asılsız bir çok
haber bireyi etkiler. Sadece bireyi etkilemeyerek toplumun geneli boyutunda bir
etki bırakır. Bu yüzden medya, toplumun
yapısını ve bireyler arasında gerçekleşen toplumsal ilişkileri yeniden yaratıp
şekillendirme gücüne sahiptir. Bireyler, çoğu zaman haklarını medyadan
öğrenmeyi tercih eder. Önceki yıllarda medya daha kısıtlı bir kesime
hitap ederken teknolojinin ucuzlaması ile daha geniş kitlelere ulaşır.Yalnızca
teknolojinin ucuzlamış olması medyanın etkisinde rol oynamaz. Bunun yanı sıra teknolojinin ya da daha doğru bir tabirle sosyal medyanın (facebook, twitter
vb.) çeşitliliğinin artışı ile bilgi daha çok insana ulaşır. Bu çeşitlilik enformasyona neden olur. Enformasyonun yanı sıra birey
medya ile maniple edilir. Bu noktada medyaya büyük sorumluluklar düşer. Çünkü
günümüzde bireyin en çok etkisinde kaldığı
medyadır.
Bu noktada "medya ve insan hakları
ilişkisinde" medyaya ve yöneticilere büyük rol düşmektedir. Öncelikle
medyanın halkı doğru bilinçlendirmesi gerekir. Bireyler alanında uzman
kimselerin
sözüne inanmak
yerine medyaya inanır. Yani bir doktor yahut avukatın bireye söylediği sözden
daha üstündür medyada çıkan aslı olan yahut olmayan bir haber. Öncelikle bunun
önüne geçilmelidir. Yani bireylerin medyaya bu denli güven duymasının boşa
çıkmaması gerekir. Bu noktada medya kuruluşlarının bir haber hazırlarken tam
anlamıyla konuya vakıf olarak haberi vermeleri gerekir.
Türkiye Gazeteciler Cemiyetinin hazırlamış
olduğu Hak ve Sorumluluk Bildirgesinin 3 ve 4. maddelerinde de aynı konuya
değinir.
"3.Gazeteci; başta barış, demokrasi
ve insan hakları olmak üzere, insanlığın evrensel değerlerini, çok sesliliği, farklılıklara
saygıyı savunur. Milliyet, ırk, etnisite, cinsiyet, dil, din, sınıf ve felsefi
inanç ayrımcılığı yapmadan tüm ulusların, tüm halkların ve tüm bireylerin
haklarını ve saygınlığını tanır. İnsanlar, topluluklar ve uluslar arasında
nefreti, düşmanlığı körükleyici yayından kaçınır. Bir ulusun, bir topluluğun ve
bireylerin kültürel değerlerini ve inançlarını (veya inançsızlığını) doğrudan
saldırı konusu yapamaz. Gazeteci; her türden şiddeti haklı gösterici,
özendirici ve kışkırtan yayın yapamaz.
4.Gazeteci; kaynağını bilmediği bilgi ve
haberleri yayınlamaz; kaynak açık olmadığında, yayınlamaya karar verdiği
durumlarda da kamuoyuna gerekli uyarıları yapmak zorundadır. "[3]
Bu maddelerde de gazetecinin hak ve
sorumluluklarından söz eder. Gazeteciye yani medyaya güven duyulduğu için emin
olmadığı haberleri yapmaması gerektiği belirtilir. Medya verdiği haberleri
defalarca doğruluk süzgecinden geçirerek halka sunmalıdır. Halkın haklarını
öğrenmek için birçok kaynaktan çok inandığı şüphesiz medyadır. Medyanın bunun
bilincine vararak haberleri yayınlaması/yayımlaması gerekir.
Medyanın yanı sıra yöneticilerinde halkın
hakları konusunda bilinçlendirilmesi gerekir. Günümüz de ne yazık ki halkımızın
büyük çoğunluğu bilgi alma konusunda ne yazık ki yalnızca medyayı kullanıyor.
Bu sebeptendir ki yöneticilerin buna uygun programlar geliştirmeleri gerekir.
Belli zaman dilimlerinde halkın doğru haberi görme- sezmesini sağlayacak
konferans, seminer vb. Etkinlikler düzenlemesi gerekir. Bunun yanında halkı
bilinçlendirme adına reklamlar kullanılabilir. Medyanın bu denli revaçta olduğu
bir dönemde halkın doğru teşvik edilmesi şarttır.
Son yıllarda
medyada yer alan bir çok haberde halkın bir çok konuda
bilinçlendirilmeye çalışıldığına tanık oluyoruz. Toprak mahsulleri, kansere
karşı alınacak önlemler, sağlıklı beslenme gibi. Birçok alanda halka aşılanmak
istenen konular yer alıyor. Bir bakıma bu durum yarar sağlayıcı olabilir. Ancak
halkın doğru haber alma hakkına sahip olması gerekiyor. Nasıl ki bu besinler
kullanılmamalı diyebilen bir haber basında yer alabiliyorsa, halkın doğru
haberleri görebilme imkanının da onlara verilmesi gerekiyor. Ancak böyle
birtakım bilinçlendirmeler yapılırsa halk kendi haklarının farkına varıp daha
kaliteli bir yaşam sürdürebilir.
Sonuç olarak, bireylerin haklarını öğrenmek
için en çok tercih ettiği medyanın halkı doğru bilinçlendirmesi gerekir. Bu
bilinçlendirmenin yanında halkın doğru ve yanlış haberleri görebilme yeteneğine
sahip olabilmeleri için çeşitli etkinlikler düzenlenmelidir. Ancak bu
yapılabilirse halk bilinçlenebilir. Çünkü medyanın kolları gittikçe artıyor. Bu
kollar yani çeşitliliğe (facebook, twitter, internet haberciliği, haber
blogları) karşı ancak doğru bakış açısıyla gerçek ve yanlış birbirinden
ayrılabilir. Aksi halde enformasyon artışı son hızla devam edecektir ve halkın
manipüle edilmesi daha uzun yıllar söz konusu olacaktır.
[1]. Prof.Dr. İsmail DOĞAN, Vatandaşlık, Demokrasi ve İnsan Hakları,S:vi, http://www.pegem.net/dosyalar/dokuman/02102007141630vatandaslik.pdf,
[2]. Prof. Dr.Talip Küçükcan, Toplumun Kültür Politikaları ve Medyanın
Kültürel Süreçlere Etki Algısı Araştırması, Kültür Bakanlığı Çalışması, S:21 http://www.sinema.gov.tr/kaynaklar/file/Toplmn_Kultur_Politikalari_ve_Medyanin_Kltrel_Sureclere_Etki_Algisi_Arastirmasi.pdf
[3]. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Hak ve Sorumluluklar Bildirgesi, http://www.tgc.org.tr/bildirge.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder