28 Şubat 2018 Çarşamba

CAHİT SITKI TARANCI'NIN "YAŞ OTUZ BEŞ" ŞİİRİ VE İNCELEMESİ


Otuz Beş Yaş Şiiri

Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder. 
Dante gibi ortasındayız ömrün. 
Delikanlı çağımızdaki cevher, 
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün, 
Gözünün yaşına bakmadan gider. 

Şakaklarıma kar mı yağdı ne var? 
Benim mi Allahım bu çizgili yüz? 
Ya gözler altındaki mor halkalar? 
Neden böyle düşman görünürsünüz, 
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar? 

Zamanla nasıl değişiyor insan! 
Hangi resmime baksam ben değilim. 
Nerde o günler, o şevk, o heyecan? 
Bu güler yüzlü adam ben değilim; 
Yalandır kaygısız olduğum yalan. 

Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız; 
Hatırası bile yabancı gelir. 
Hayata beraber başladığımız, 
Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir; 
Gittikçe artıyor yalnızlığımız. 

Gökyüzünün başka rengi de varmış! 
Geç farkettim taşın sert olduğunu. 
Su insanı boğar, ateş yakarmış! 
Her doğan günün bir dert olduğunu, 
İnsan bu yaşa gelince anlarmış. 

Ayva sarı nar kırmızı sonbahar! 
Her yıl biraz daha benimsediğim. 
Ne dönüp duruyor havada kuşlar? 
Nerden çıktı bu cenaze? Ölen kim? 
Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar? 

Neylersin ölüm herkesin başında. 
Uyudun uyanamadın olacak. 
Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında? 
Bir namazlık saltanatın olacak, 
Taht misali o musalla taşında. 
  Cahit Sıtkı TARANCI


GİRİŞ 
CAHİT SITKI TARANCI HAKKINDA KISA BİLGİ
Cahit Sıtkı yaşadığı dönem itibariyle II. Dünya Savaşının zor dönemlerinde yaşamış ve şiirler yazmıştır. İlkokulu Diyarbakır’da bitirdikten sonra, Galatasaray Lisesi’nde okumaya başlaması, çok bilgili, görgülü, irfan sahibi laik öğretmenler elinde yetişmesi bir şanstır. Fransızcayı öğrendiğinden Dante, Baudelaire, Rimbaud, Mallarmö‘yi tanıdı, çözümledi. Mülkiye öğrenimini Türkiye ve Paris’te yaptı. Otuz beş yaş şiiri ile 1946’da CHP Şiir Odülü’nde birincilik aldı. 
Servet-i Fünun ve Uyanış dergilerinde yayınlayan şair ilk eslerlerini şiirlerinde hece ölçüsünün alışılmış kalıplarının dışına çıkan biçemiyle dikkat çekti. Döneminin en çok okunan şairlerinden olan Tarancı, bir yandan Garip akımından etkilenerek serbest şiiri denedi, diğer yandan Baudelaire, Verlaine gibi Fransız şairlerinin etkisinde kaldı. Tarancı, Ahmet muhip Dıranas ve Cahit Külebi gibi değişik çizgilerdeki şairler genel olarak milli ölçümüz olan hece ölçüsünün kullanıldığı Garip edebi akımı içinde serbest  nazımlı şiirler kaleme almışlardır. Ama hiçbir akıma bağlanamayan, uyum ve biçimi gözeten, duygulu, içten, kendine özgü bir şiir geliştirdi. 
KONU
 Hayat, ölümdür. Ölüm temasını vurucu bir üslupla ele almıştır.
İZLEK
 Aynalara bakıp şakaklarına düşen akları ve gözaltındaki çizgilerin insanın yaşamının yavaş yavaş sonlandığını hissediyor   
ŞİİRİN NAZIM ŞEKLİ
 Şiir, beş mısradan meydana gelen yedi bentten oluşturulmuştur. 
DİL
Şiirin dilinin özellikle yazıldığı dönemin ve şairin genel dil anlayışı göz önünde bulundurulduğunda sade bir özellik gösterdiğini söyleyebiliriz. Otuz Beş Yaş şiiri, günümüz okuruna hitap edebilecek bir dile sahiptir. Tarancı’nın, şiirin yazıldığı dönemde ve etkisi altında bulunduğu Garip akımının özelliklerinden dilde sadeleşme anlayışını kendi şiir anlayışında da devam ettirdiği görülür. 
ÜSLUP 
Tarancı’nın ilk şiirlerinde görülen yalnızlık ömrü boyunca onun şiirine sinmiştir. Aile ocağından ayrı İstanbul’da tek başına yaşamanın şair üstünde bıraktığı bir etki olarak bilinen yalnızlık, Tarancı’yı daha çok sanat sanat içindir anlayışıyıla bireysel şiirler yazmaya yönlendirmiştir.Fiziksel görünüşünün onun ruhsal yaşamını etkilediği, bu yüzden de yalnızlık duygusunun arttığı söylenebilir. Otuz Beş Yaş şiirinde yalnızlık duygusunun arttığı ve dostlarının yavaş yavaş yaşamdan göçmelerinin de onu etkilediği görülür. Yalnızlık duygusu içinde zamanın geçmediğinden yakınır fakat yinede kaderini kabul eder ve yalnızlık içinde geçse de yaşamın yaşam olduğunu ve herkesin aslında yalnız olduğunu savunur.
Cahit Sıtkı’nın “Otuz Beş Yaş” şiiri lirik bir üslupta yazılmıştır. Ölüm duygusunun yaklaşmasıyla oluşan hüzün duygusu şiirin ritmik yapısıyla da birlikte başarılı bir şekilde verilmiştir. 
AHENK 
Şair edebi sanatlar ile şiire zenginlik katmaktadır. Şiirdeki söz sanatlarını aşağıdaki gibi
incelemek mümkün olacaktır;
Dante gibi ortasındayız ömrün: telmih, teşbih
Delikanlı çağımızdaki cevher: İstiare
Gözünün yaşına bakmadan gider: iktibas (deyim alıntılanmıştır)
Şakaklarıma kar mı yağdı ne var: Tecahül-i arif, istifham
Benim mi Allahım bu çizgili yüz?: İstifham
Su insanı boğar, ateş yakarmış!:Tecahül-i arif
Ne dönüp duruyor havada kuşlar?:İstifham
Nerden çıktı bu cenaze? Ölen kim: İstifham
Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar: İstifham, istiare

Şiirdeki mısra sayısıyla şiirin anlamı arasında bir ilişki kurulabilir. Şiir 5 dörtlükten oluşur. Dörtlük sayısı da 7’dir. Bunların çarpımından 35 sayısını elde ederiz.
Otuz beş yaş ses olaylarını, ünsüz benzeşmesi, çıktı-ettim; ünsüz yumuşaması, rengi-yalnızlığımız; ünlü daralması, artıyor-duruyor-değişiyor, ünlü düşmesi, resmime- ömrün, nerde; ulama, ortasındayız ömrün, saltanatın olacak; kaynaştırma; -gözünün-yaşına şeklinde bulmak mümkün olacaktır.
Şiir çapraz kafiye düzenine göre yazılan şiir 11’li hece 0ölçüsüyle yazılmıştır. Şiire uyak ve rediflerde canlılık kazandırılmıştır -yarısı eder, eder ve gider’deki –er; redif;. -cevher  –er’ler ile beraber bakıldığında ise tam uyak özelliği olmaktadır; -ömrün, bugün, -ün; tam uyaktur.  İkinci kıtada ise görünüyorsunuz d üz; tam uyak halkalar? , aynalar?  a’lar yarım uyak , -lar ise rediftir. Şiirin tamamına bakıldığında şiirde uyak ave rediflerin zenginliği göze çarpmaktadır.
SONUÇ  
Bölüm 1: “Dante gibi ortasındayız ömrün” sözüyle Fransız yazar Dante’den etkilendiğini anlıyoruz.  Dante, Sevgi Gökdemir ve Ayvaz Gökdemir’e göre; İtalyan şairi, otuz yaşında iken daimi sürgünlüğe ve ele geçtiği takdirde diri diri yakılmaya mahkûm edilmişti. Bu arada Dante’nin meşhur İlahi Komedya’sı “Hayat yolunun ortasında kendini karanlık bir ormanda buldum” diye başlıyor diyorlar. Tarancı da Dante’den esinlenerek başlamış şiirine.
Bölüm 2: Şair yüzündeki değişikliği aynaya bakarak fark ediyor. Önceden ( genç iken ) yüzünün güzelliğini, pürüzsüzlüğünü hatırlayıp, aynaların kendine düşman göründüğünü söylüyor. Kendini güzel, genç göstermediğinden yakınıyor. Fakat yaşlandığının da farkındadır.
Bölüm 3: Önceden çekilmiş olduğu fotoğraflara bakıp önceki haliyle şimdiki zamanının birbirine benzemediğini görüyor. Eskiden olan heyecanı, canlılığı, gençlik duyguları artık kaybolmuş. Artık hayatından şüphe ediyor, kaygıya düşüyor. Her an ölümün gelebileceğinin farkına varıyor. 
Bölüm 4: Bu dizelerde diğer şiirlerinde olduğu gibi yalnızlıktan bahsediyor. Gençlik yıllarında her zaman beraber olduğu arkadaşları, dostları artık yanında yok, hepsinden yolları ayrılmış. Hepsi bir tarafa dağılmış, yapayalnız kalmış hayatta.
Bölüm 5: Gençliğin de verdiği canlılıkla sadece gökyüzünün güzel yanlarını görmek isteriz, öyle hatırlamak isteriz. Fakat yaşlanınca artık gerçekler gözümüze gözükür ve şair de gökyüzünün başka renklerini fark ediyor. Taşın sert olduğunu, suyun insanı boğduğunu, ateşin ise yaktığını fark eden şair artık hayatın tozpembeliğini aşıp gerçekleri görebiliyor.
Bölüm 6:  Ayva sarı, nar kırmızı; demek ki her yıl biraz daha benimsediği sonbahar mevsimindeymiş şair. Sonbaharı biraz daha benimsemesinin sebebi, 35 yaşı, ömrün ortası, hayatın güze dönüş noktası olarak kabul etmesidir. Bu yaştan sonra şair, artık sararan ayva, kızaran nar gibi her an dalından koparılmayı bekliyor. Şair de kendini artık yaşlı hissettiği için, ölüme yakın hissettiği için böyle soruyor kendine.
Bölüm 7: Her insanın ölümü tadacağını söylüyor. Hiçbir insan ebedi olmayacak. Burada tasavvufi bakış açısıyla yaklaşmıştır. Ebedi uykuya yatıp daha uyanmayacağız. Gözlerimizi son defa kapattığımızda ebedi uykuya dalacağız ve daha uyanmayacağız. Bu ölüm ne zaman, nerde, ne şekilde, kaç yaşında olacağı da bilinmediğini söylüyor şair. 
Metaforların çözümlenmesi sırasında ilk akla gelen, şiirin bütününün “yaşam bir yolculuktur” ve “ölüm bir uykudur” metaforlarının bir araya gelerek, “yaşam yolculuğunun sonu ölüm uykusudur” biçiminde ifade edilebilecek bir bileşik metaforu dile getirdiğidir.
Bu ödevde, Cahit Sıtkı Tarancı’nın “Otuz Beş Yaş” şiiri konu, izlek, içerik, biçim, dil, üslup ve ahenk açısından incelenmiş ve bu şekilde bu şiirin farklı özellikleri ortaya konulmaya çalışılmıştır. Sonuç olarak Cahit Sıtkı Tarancı’nın “Otuz Beş Yaş” şiirinin içerik, üslup ve ritim açısından başarılı bir şiir olduğu görülmüştür.

  KAYNAKÇA 
Tarancı, Cahit Sıtkı (2007), 1.bs İstanbul, Ülkü Basımevi, 1946

Bilal KARAKURT 
28.02.2018/İstanbul

15 Nisan 2013 Pazartesi

Medya ve İnsan Hakları İlişkisi

Medya ve İnsan Hakları İlişkisi

   "İnsanca yaşama mücadelesi insanlığın uzun tarihinin en önemli belirleyicisidir. İnsanoğlunun bu mücadelesi eşitlik, adalet, hak ve özgürlük arayışı ile biçimlenmiştir. Çeşitli dinler ve felsefeler ile ideolojiler bu arayışın kılavuzları olma iddiasıyla ortaya çıkmışlardır. Toplumsal sistemler bir yandan bu kılavuzların diğer yandan sistemin zemininde yer alan insanların bu yol ve hedefteki istek ve eylemleriyle toplumsal evrime konu olmuşlardır. İşte bu yoğun toplumsal ve düşünsel dalgalanmaların dünyayı getirdiği noktada insanlığın bu ortak mücadelesinin belirgin bir başarıyla tanıştığı yepyeni bir çağ ortaya çıkmaktadır. Bu yeni çağ insan hakları çağıdır."[1]

    Bireyin sahip olduğu hak ve sorumluluklarının bilincinde olması gerekir. Haklarının farkında olmayan birey, zaman içinde bulunduğu toplum tarafından yok olmaya mahkum olur. Birey haklarının bilincine vararak kendini daha doğru ifade edebilmelidir. Eğitimli ya da eğitimsiz bir çok birey haklarını araştırmak, doğru kaynaklardan öğrenmek yerine medyadan öğrenmeyi tercih eder. Medyayı tercih etmesini de medyanın son yıllarda bu denli revaçta olmasına bağlayabiliriz. Birey daha kolayına kaçarak bir tık kadar yakın olan görsel malzemenin bol olduğu medyayı kullanır. Medya ile kastımız yalnızca televizyon, gazete değildir. Son yıllarda blog sayfaları, twitter, facebook, internet haberciliği gibi ortaya çıkan yeni sanal medya ortamlarıdır. Birey gerek haklarını gerekse gündemi bu kanallar üzerinden takip eder. Bu medya kollarının çeşitlenmesi birey için hem yarar sağlarken, aynı zamanda kısa sürede bilginin enformasyona uğramasına neden oldu. Çünkü çok hızlı bir ağ akışı söz konusu.

    "Kitle iletişim araçları toplumsal hayatı, siyasi, kültürel ve ekonomik süreçleri etkilemektedir. Medya, sunduğu haberleri, dizileri ve mesajları seçme ve belirleme, ilettiği mesajları da belirli bir bakış ile çerçeveleme yetkisinden dolayı izleyici üzerindeki etki gücünü artıran ve pekiştiren bir konumdadır. Özellikle neredeyse her hanede bulunan, günlük hayatın bir parçasına dönüşen ve sunduğu ürün ve mesajları geniş kitlelere ulaştıran televizyonların toplumsal algıları ve pratikleri etkileme, şekillendirme ve değiştirme potansiyeli taşıdığını söylemek mümkündür. Bir başka ifade ile genel olarak medya, özel olarak televizyonun içinde yaşadığımız toplumsal gerçekliği yeniden tanımlayabilme ve toplumsal kurumlara (siyaset, ekonomi, eğitim, kültür, aile vb) ilişkin algı ve beklentilerimizi etkileyebilme gücüne ulaştığı görülmektedir. Bütün bu gelişmeler medyanın etkilerinin araştırılmasını gerekli kılmaktadır."[2]

     Medyada çıkan asıllı yahut asılsız bir çok haber bireyi etkiler. Sadece bireyi etkilemeyerek toplumun geneli boyutunda bir etki bırakır.  Bu yüzden medya, toplumun yapısını ve bireyler arasında gerçekleşen toplumsal ilişkileri yeniden yaratıp şekillendirme gücüne sahiptir. Bireyler, çoğu zaman haklarını  medyadan  öğrenmeyi tercih eder. Önceki yıllarda medya daha kısıtlı bir kesime hitap ederken teknolojinin ucuzlaması ile daha geniş kitlelere ulaşır.Yalnızca teknolojinin ucuzlamış olması medyanın etkisinde rol oynamaz. Bunun yanı sıra teknolojinin ya da daha doğru bir tabirle sosyal medyanın (facebook, twitter vb.) çeşitliliğinin artışı ile bilgi daha çok insana ulaşır. Bu çeşitlilik enformasyona  neden olur. Enformasyonun yanı sıra birey medya ile maniple edilir. Bu noktada medyaya büyük sorumluluklar düşer. Çünkü günümüzde bireyin en çok etkisinde kaldığı   medyadır.

    Bu noktada "medya ve insan hakları ilişkisinde" medyaya ve yöneticilere büyük rol düşmektedir. Öncelikle medyanın halkı doğru bilinçlendirmesi gerekir. Bireyler alanında uzman kimselerin

sözüne inanmak yerine medyaya inanır. Yani bir doktor yahut avukatın bireye söylediği sözden daha üstündür medyada çıkan aslı olan yahut olmayan bir haber. Öncelikle bunun önüne geçilmelidir. Yani bireylerin medyaya bu denli güven duymasının boşa çıkmaması gerekir. Bu noktada medya kuruluşlarının bir haber hazırlarken tam anlamıyla konuya vakıf olarak haberi vermeleri gerekir.

     Türkiye Gazeteciler Cemiyetinin hazırlamış olduğu Hak ve Sorumluluk Bildirgesinin 3 ve 4. maddelerinde de aynı konuya değinir.

     "3.Gazeteci; başta barış, demokrasi ve insan hakları olmak üzere, insanlığın evrensel değerlerini, çok sesliliği, farklılıklara saygıyı savunur. Milliyet, ırk, etnisite, cinsiyet, dil, din, sınıf ve felsefi inanç ayrımcılığı yapmadan tüm ulusların, tüm halkların ve tüm bireylerin haklarını ve saygınlığını tanır. İnsanlar, topluluklar ve uluslar arasında nefreti, düşmanlığı körükleyici yayından kaçınır. Bir ulusun, bir topluluğun ve bireylerin kültürel değerlerini ve inançlarını (veya inançsızlığını) doğrudan saldırı konusu yapamaz. Gazeteci; her türden şiddeti haklı gösterici, özendirici ve kışkırtan yayın yapamaz.
   
  4.Gazeteci; kaynağını bilmediği bilgi ve haberleri yayınlamaz; kaynak açık olmadığında, yayınlamaya karar verdiği durumlarda da kamuoyuna gerekli uyarıları yapmak zorundadır. "[3]

     Bu maddelerde de gazetecinin hak ve sorumluluklarından söz eder. Gazeteciye yani medyaya güven duyulduğu için emin olmadığı haberleri yapmaması gerektiği belirtilir. Medya verdiği haberleri defalarca doğruluk süzgecinden geçirerek halka sunmalıdır. Halkın haklarını öğrenmek için birçok kaynaktan çok inandığı şüphesiz medyadır. Medyanın bunun bilincine vararak haberleri yayınlaması/yayımlaması gerekir.

     Medyanın yanı sıra yöneticilerinde halkın hakları konusunda bilinçlendirilmesi gerekir. Günümüz de ne yazık ki halkımızın büyük çoğunluğu bilgi alma konusunda ne yazık ki yalnızca medyayı kullanıyor. Bu sebeptendir ki yöneticilerin buna uygun programlar geliştirmeleri gerekir. Belli zaman dilimlerinde halkın doğru haberi görme- sezmesini sağlayacak konferans, seminer vb. Etkinlikler düzenlemesi gerekir. Bunun yanında halkı bilinçlendirme adına reklamlar kullanılabilir. Medyanın bu denli revaçta olduğu bir dönemde halkın doğru teşvik edilmesi şarttır.

   Son yıllarda  medyada yer alan bir çok haberde halkın bir çok konuda bilinçlendirilmeye çalışıldığına tanık oluyoruz. Toprak mahsulleri, kansere karşı alınacak önlemler, sağlıklı beslenme gibi. Birçok alanda halka aşılanmak istenen konular yer alıyor. Bir bakıma bu durum yarar sağlayıcı olabilir. Ancak halkın doğru haber alma hakkına sahip olması gerekiyor. Nasıl ki bu besinler kullanılmamalı diyebilen bir haber basında yer alabiliyorsa, halkın doğru haberleri görebilme imkanının da onlara verilmesi gerekiyor. Ancak böyle birtakım bilinçlendirmeler yapılırsa halk kendi haklarının farkına varıp daha kaliteli bir yaşam sürdürebilir.

   Sonuç olarak, bireylerin haklarını öğrenmek için en çok tercih ettiği medyanın halkı doğru bilinçlendirmesi gerekir. Bu bilinçlendirmenin yanında halkın doğru ve yanlış haberleri görebilme yeteneğine sahip olabilmeleri için çeşitli etkinlikler düzenlenmelidir. Ancak bu yapılabilirse halk bilinçlenebilir. Çünkü medyanın kolları gittikçe artıyor. Bu kollar yani çeşitliliğe (facebook, twitter, internet haberciliği, haber blogları) karşı ancak doğru bakış açısıyla gerçek ve yanlış birbirinden ayrılabilir. Aksi halde enformasyon artışı son hızla devam edecektir ve halkın manipüle edilmesi daha uzun yıllar söz konusu olacaktır.



[1]. Prof.Dr. İsmail DOĞAN, Vatandaşlık, Demokrasi ve İnsan  Hakları,S:vi, http://www.pegem.net/dosyalar/dokuman/02102007141630vatandaslik.pdf
[2]. Prof. Dr.Talip Küçükcan, Toplumun Kültür Politikaları ve Medyanın Kültürel Süreçlere Etki Algısı Araştırması, Kültür Bakanlığı Çalışması, S:21 http://www.sinema.gov.tr/kaynaklar/file/Toplmn_Kultur_Politikalari_ve_Medyanin_Kltrel_Sureclere_Etki_Algisi_Arastirmasi.pdf
[3]. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Hak ve Sorumluluklar Bildirgesi, http://www.tgc.org.tr/bildirge.html